Perşembe, Kasım 11

Seninki kaç santim? - Greenpeace


" Böyle devam ederse dünyadaki balık stokları 2050’de tükenecek. Büyük balıkların %90’ı çoktan yakalandı. Toplam balık stoklarının %60’ı çoktan bitti. Balıkların bittiği gün deniz yaşamı da bitecek. Oysa hala zaman var. Büyük balıkların yüzde 10’u hala hayatta, balıkların yüzde 40’ı hala denizlerdeki ekosistemi beslemeye devam ediyor. Bugün yavru balık avını durdurabilirsek yarın herşeyi düzeltebiliriz.


Eyleme katılın! Tarım Bakanlığı’ndan yavru balık satışını engellemesini ve yasal balık boylarını düzenlemesini isteyin. Denizlerden vazgeçmeyin! "

Seninki kaç santim? - Greenpeace


"Seninki kaç santim?" diyerek bir çok insanın dikkatini çekecek gibi - umarım yararlı insanlara ulaşır!

Pazar, Eylül 5

Bi Farklı Geldi İstanbul

Evet bana biraz farklı geldi bugün istanbul... Haftasonu dönüşü feribottan iner inmez farklı bir yerdeydim... Otobüste uçan martıyı bile bir farklı izliyordum nedeni bilinmez... ama bir farklılık farkındalık vardı... Belkide istanbulda değil bendeydi bu... bilinmez kimde ve nerde! Bunun bi önemi varmı? farketmediğin, normal gördüğün herhangi bir şey bugün daha belirgindi... ve o an, orada, onunla aynı yerde aynı zamanda olmak beni iyileştirdi... "iyileştirmek" sadece yaralı yada hastayken kötüden iyiye giden bir süreci dillendirilen bir kelime değildir :)

Aksaray dolaylarında otobüse yaklaşık 1o(on) tane zenci bindi:) tipleri, kılıkları çok güzeldi..çok uyumlulardı..ruhları kıyafetlerindeydi adeta:) tipik zenci... kimisi armalı ceket giymiş altında zımbalı kot, içinde body, kimisi gayet rahat kendinden birkaç beden büyük tshirt, bol pantolonlaydı, şekilli yuvarlak küçük kafasında da kasket vs vs... birbirleriyle şakalaşıp, gülüşüyorlardı... ellerinde Ipod bir parçadan bir parçaya geçiyorlar "hey adamım bunu dinle" edasında paslıyorlardı birbirlerine.. yanıma oturan diğerlerine göre daha açık tenliydi, saçları kıvır kıvır telefon teli gibi dik ve uzun, dokunmamak için zor tutuyordum kendimi...kimse umrunda değildi müziğe kaptırmıştı kendini:) onları izlemek ara ara tebessümlemek güzeldi...

Taksimde otobüsten iner inmezde basma şalvarlı çıpıdık terlikli koyu tenli -ama az önce otobüste bıraktıklarım gibi değil- bir grupla karşılaştım.. kiminiz onlara çingene der, 3 bayan ve sayısız çocuktan oluşan bir gruptu...yürüyorlardı elmadağ yönüne doğru.. grubun arkasından koşturan minacık şalvarlı 3-4 yaşlarında bir çocuk gördüm daha sonra, belli ki bir şeye bakmaktan kendini alamamış gidenleri fark etmemiş son anda birşey olmuşta görmüş telaşıyla eline terliklerini almış koşturuyordu ıslak zeminde peşlerinden ki bugün hava soğuktu istanbulda yağmur yağmış ben gelmeden önce yıkanmıştı sokaklar... "giy o terlikleri şirin şey" demeden alamadım kendimi ama o bunu farkettimi o telaş arasında bilinmez:) gözleri sabitlemiş aradaki mesafeyi kapatma isteği içinde pıtı pıtı gidiverdi oracıkdan:) o an orda olmak güzeldi...

Eve gitmek için otobüs duraklarına yöneldiğimda pazarları dikilitaş-taksim hattının çalışmadığını öğrenmekte güzeldi...:)

Gümüşsuyundan aşşağıya inerken fark edeneniz oldumu bilinmez ama ben şu sıralar sürekli oraya bakıyorum...İtü gümüşsuyu kampüsünün boğaza bakan duvar cephesinin hemen orda derme çatma bir çadır var..boğaz manzaralı ordan burdan topladıklananlarla düzenlenen bir çadır..hatta bayrak dikilmiş bir köşesine! mülksüz yaşarken istanbulun en güzel mekanını yer edinmek çok güzel birşey olsa gerek... hep orda kalanı merak eder, kendisi ile sohbet etmek isterdim... bugün gördüm onu... şansa duraksadık hemen önünde ve uzun uzun bakabilme sansım oldu.. rahatsız olur diye yavaşça girdim iletişim ağına farketti beni oda bakmaya başladı... hiç kötü negatif bir bakış yoktu aksine çok manalıydı.. sonra kendine çeki düzen vermek istedi şapkasını düzeltirken dahi anlamlı bakıyordu... yavaşça gözlerimi çektim tabi burda otobüs şoförününde katkısı vardı... bugün onu görmek biraz düşünmek güzeldi:)

Hiç bitiresim yok aslında bir anda başladım yazmaya bir günlük misali... ama yetmiyor zaman... herşeyide anlatasım var.. tabi burası yeri pek değil gibi :) o yüzden bir kısmı burda diğer bir kısmıda bende kalsın...

Dediğim gibi bugün biraz farklıydı istanbul, farketmediğin normal gördüğün herhangi bir şey bugün daha belirgindi.. yada farkedemediğin...

Bugün güzeldi..eve varana kadar... Peki evden sonrasımı buda bana kalan taraf olsun he ;)

Çarşamba, Temmuz 28

AMBİGRAM


Sultanın biri bir gün tüm vezirlerini toplayıp, bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle birşey yazdırın ki ona her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim diye buyurmuş...
Vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar. Sonunda bir gün bir yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler.
Sultan tamam işte bu demiş...
Yüzüğün üzerinde ;

"Bu da geçer ya hu" yazıyormuş...
Hattatlar bu lafı çok sevmişler ve eserlerinde sıkça kullanmışlar..
Günümüzde bile latin harfleriyle yazılıp, duvarlara asılmıştır.
Örnek yazı ise bir Ambigram'dır. Yani 180 derece cevrildigi zaman bile degismeyen yazidir.

Ambigram aslında çok kullanılan bir yazı türü reklam panolarında tatoolarda rastlamışsınızdır. Gotic işleyişin bir parçasıda diyenler var. Zamanla ambigram bir tür olmaktan çıkıp bir biçim haline gelmiş .Bu durumu resimde kullanan illustratorlerde en akılcıl ürünleri ortaya koymuşlar. Sağda da bunun en bilinen örneği yer almakta.

Pazar, Temmuz 25

Crossing the Bridge,İstanbul Boğazı ve Bir İDO Hatırası


Aslında başlık hepsini içeren bir akşamı anımsatmakta... Bir İDO kampanyasını anlatmakta :)

24 temmuz günü kabataştan başlayan güzel bir gece... "Şehir Hatları Sineması" etkinliği aracı olan Barış Manço vapurunda güzel bir dolunayda boğazı geçmek... özellikle Fatih Akın'nın Crossing The Bridge filmi ile bunu yapmak çok anlamlı oldu!!!


İnce düşünülmüş herşey :) Patlak mısırlar çaylar tostlar frigolar da bu inceliğin ayrıntıları tabi...



Bu kentin sesi ile görüntüsünü bir araya getirmek kolay değil... Aslında fark edemiyoruz demek daha iyi... Duyuyor Görüyor Algılıyoruz ama tüm bunları birleştiremiyoruz ...

İstanbul güzel bir kent , işte bu güzelliğini fark edemiyoruz gün boyu ... İstikllalden geçerken kulağımıza birşeyler ilişiyor ama dinlemiyoruz ... Bakıyor ama görmüyoruz... Duyuyor ama dinlemiyoruz... Fark edebilmek için illa ki bir etken gerekiyor sanırım ... Kendimi saymıyorum bunlar arasında ama genelde insanımız böyle(itiraf: tamam arada sırada bende aralarına girebiliyorum.. ama sıklıkla değil :> yaşama çaban herzaman yüksek olmalı ..tabi "yaşamak"tan ne alıyorsan!!!) Fatih Akın da aslında böyle bir şey yapmış, fark ettirebilmeyi denemiş filmiyle.. İŞTE İdo da bu kampanyası ve seçtği film ile İstanbulu fark ettirebilmeyi denemiş:) güzelde olmuş bence... Fark Ettirebildiyse ne mutlu;)


Sevdiğim insanla gittim bu etkinliğe hemen yanı başımdaki armuttaydı kendileri:) Öncesinde, gösterim anında ve sonrasında tüm dakikaları onunla paylaşmak daha bir başkaydı tabi :> "Yaşamak" dedim ya az önce işte burda başlıyor herşey.. Aldığın keyfi yaşamak onu bir başkasıyla paylaşmak ayrı bir tad. :) Biz 2 yaramaz çocuktuk 2 meraklı melahat, biz 2 keyfine düşkündük dün akşam Barış Manço vapurunda :)) Bacalara çıkıp boğazı seyretmeler , kaptan köşküne girip kaptana sorular sormalar (not: siz hala dümeni yuvarlak sananlardanmısınız? :P ayrıca radar olayıda süpermiş;P ) daha neler neler :P maydonozlu köfteler - tabi o iskeleye indikten sonra oldu -sonrasında seyyar köftecilere dadandık :D(itiraf: tamam ayrıca biz 2 oburuzda:P)

Anlıcağınız 24 temmuz akşamı İdo "Şehir Hatları Sineması" etkinliği ayrı bir keyifti !


Teşekkürler İDO

Çarşamba, Nisan 7

BASİT YAŞAYIN

Mail ile geldi bu yazı ... Bilinmeyen yazara teşekkürler


Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler.
Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner. Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir.


H
erkes bir bardak secince, profesör şöyle söyler:

'Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında. Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar. Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız.

Şun u bir düşünün: Hayat kahvedir. İş, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayatı tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yaşadığımız hayatın kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de.



Bazen sadece bardağa odaklanarak kahvenin tadını çıkarmayı unuturuz. Kahvenizin tadına varın!
En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.

Basit yaşayın.
Cömertçe sevin.
Birbirinize derinden itina gösterin.
Nazik olun,

Cuma, Mart 26

Nestlé KEYF-i TAHIL


İçerken "sen ne güzell birşeymişsin" diyebileceğiniz sıcak bir içecek!!!

Yeniliklere açık olmak tek başına yetmez bunun yanında mutlaka cesarette gerekli dedirtecek bir durum benim için:) "Aman irem nasıl bir abartıdır bu" diyen bir okuyucu olabilir ama öyle... Markette fark edip denemek amaçlı alıp günlerdir birbirimize baktığımız bir anlar oldu. Ama bugün sonbuldu :) Tahıl içerikli olması saman bir tat estirsede kahveye iyi bir alternatif bence:) Nestlé benim için güzel bir içecek yapmış. Kahve çok sevmeyenler için Nestlé KEYF-i TAHIL keyfi bir başka gelecek. 3in1 şeklinde sunulan ürün fındıklı ve çikolatalı çeşitlerinide büyünyesinde bulunduruyor ...

Ne olduğunu deneyin ve görün

Cumartesi, Mart 13

M.S. 05 03 2010

1-Sen Gidiyorsun

2-Koca Çınar

3-Durma Yağmur Durma

4-Sal Sensizliğini Üstüme

5-Beş

6-Gidenin Dostu Olmaz

7-Akşamlar

8-Müsait Bir Yer

9-Gözyaşlarım Değil Onlar

10-Yolcu Yolunda Gerek

Gripinin üçüncü albümü M.S. 05 03 2010, bir milattan ibaret . Bunun kararınıda sanırım dinleyicisi belirlicek. Bu albümü sevdim. Yeni yeni dinlemeye başlamama rağmen ki genelde ilk dinlemelerde yediremem parçaları ruhuma. Ama bu albümde kimi parçalar öyle böyle değil , en azından şuanki duruma göre Track 3-5 favorim (şimdilik!). Solistleri Birol un berrak sesi bu albümde biraz daha efkarlı track 7-8-9daki sözler ve parçanın vurmalı ritimi dinleyeni kendinden geçirebilir!Özellikle nameli yerlere dikkat :)... Ama hala favorilerimde ısrarcıyım mutlaka dinlemelisiniz:)

2004deki ilk albümlerinin tadı hala damağımda aslında . Nedeni bilinmez belki ilk gripin albümü olduğundan , belki de o gençlik dönemleri bir başka yaşadığından... Full Track ruhuma işlemişti hala da işler:)

Umarım bu yeni albüm nicelerin ruhuna kaneviçe olur :)

Cuma, Mart 12

Pazartesi, Mart 1

Eyyvah Eyvah


Nedense gülümseyerek yazmaya başladım ilk kelimeleri. Bir sürü kare geçiveriyor gözümün önünden hatırladıkça o saatleri :). Ata Demirer ve Demet Akbağ'nın oyunculuğunda eğlenceli bir film izledim geçenlerde bir grup blogger ile birlikte ki bu grupta Friendfeed ten bildiğim aşina olduğum bir çok yüz vardı. Bu , sosyal ağ denen şeyin güzel bir yanıydı sanırım . BKM'den gelen davetiyeler uzun bir süredir yalnız bomboş bir başına bıraktığım bloguma bişiler yazmak için ayrı bir heveslendirdi beni. Evet şuan o satırları okumaya başladınız :) yoksa İEvet mi demeliydim:) Filmi izleyenler nedemek istediğimi mutlaka anlamışlardır.


Ata Demirer filmde tüm doğallığı ile saf tertemiz bir Çanakkaleliyi canlandırmakta. O şiveyi kullanışı + yaşadıkları macera inanın sinemadaki insanları gülmekten koltuklarından etti :)

Film, konusu itibariyle çok basit aslında. Ninesi ve dedesiyle birlikte Çanakkalede , babasının öldüğü yalanıyla büyüyen , küçük yaşta klarnet çalmasını öğrenip bundan ekmek parasını çıkartan , mahalledeki genç bir kıza gönül veren ve kızın gönlünü fetheden , bir zaman sonra babasının öldüğü yalanını bir şekilde öğrenip İstanbula onu aramaya çıkan Hüseyin'nin mecarasını anlatmakta. Macera , Demet Akbağ'nın canlandırdığı şarkıcı Firüzan ile bizim Hüseyin'nin akrabası olan attçı Ramizin terzi dükkanında karşılamalarıyla başlar ve insanlar bu macerayı koltuklarında kahkahalarıyla izlerler.


Film "Bu fasulya 7 buçuk lira" diye başlayan güzel bir müziğine sahiptir ve bu parça bana özel gösterimde davetiye kazandırmıştı:). Aslında bu soru sayesinde şarkının diğer isminin Halime Kız olduğunu öğrendim:) Zaten bunu dinlemeden filmi izlemeye başlayamıyorsunuz. Taki "EYYVAHEYVAH" adlı bir gemi gelene kadar kıvrak tarz kanınıza ulaşıyor bile. Çokta ayrıntı vermemek gerekli aslında izleyin görün işte o zaman ne demek istediğimi anlıcaksınız.


Hakan Algül'ün yönettiği Demet Akbağ ve Ata Demirer'in başrol oynadığı her an gülme riski taşıyan Eyyvah Eyvah adlı filmi izlemeyi sakın unutmayın.


İyi seyirler:)



Pazar, Şubat 28

Durman gereken yer , olman gereken sen!

Bakma ve görme arasındaki o ince çizgide olmalısın ..Yerle gök arasında yaşamalısın... Siyahıda bilmelisin beyazıda... İyiyide sevmelisin kötüyüde...

Cuma, Şubat 26

İLK NEFES



"Bebekler ana rahminde akciğerleri olduğu halde hava ile soluk alıp vermezler, solunum işlemini plesenta sıvısı ile yaparlar ve akciğerleri bu sıvı doludur. İşte bebekler doğdukları zaman ağlayarak bu sıvıyı dışarı verirler ve akciğerlerini havayla doldururlar.

Oksijen akciğere ilk girdiğinde yanmaya sebep olur bunun verdiği acıda bebeğin ağlamasına neden olur..."

Yıllar yıllar önce bunu ilk duyduğumda üzülmüştüm...

Doğar doğmaz biz nekadar korku dolu gözlerle baksakta bu davranışa, doktorlar bebekleri baş aşşağı tutup sallar ağlatırlar ilk nefeslerini alabilmeleri sağlamak için ...

Bu hayatta insanoğlunun ilk gördüğü yardım ve yaşamak için aldığı bu ilk nefes ve bu nefes acı ile gelir onlara...

Sadece dur ve düşün , ilkide olsa sonuncusuda nefes almak ne acı bu hayatta!!!

Üzül diye değil , anlaman için tüm bunlar...

Biraz önemsemek biraz zamanın biraz aldığın nefesin kıymetini bilmek için :)